Suada

29 Mart 2017 Muharrem Yılmaz Yoruma Kapalı

Deniz Suerkan

Benim Suada ile ilk tanışıklığım otelde vardiyalı çalıştığım günlere dayanıyor. İstanbul’un yaz sıcağında herkes şort, parmak arası terlik ve t-shirt ile gezerken ben siyah etek, beyaz gömlek, ten rengi külotlu çorap ve kapalı ayakkabı ile çalışıyor ve genelde hafta içine denk gelen “0ff” günlerimi dört gözle bekleyip kendimi denizin ortasında ki havuza atıyordum. Bu sefer de herkes çalışırken ben Suada’nın keyfini çıkartıyordum. Maviliğin içinde mavilikte kayboluyordum.

Vardiyalı çalışma günlerim bittikten sonra ve herkes gibi hafta içi 09:00-18:00 çalışmaya başladığımda bu sefer Suada’nın akşamlarını keşfettim. Düzenlenen eğlenceli partiler, “celebrity” ler ile aynı ortamda eğlenme fırsatı, katıldığım binlerce doğum günü, düğün ve konserler ise cabası. Ne keyifliydi o ambiyansın bir parçası olmak.

Sonraları ise eğlenmekten keyif aldığım mekanda organizasyonlar düzenlemeye başladım. Bu sefer madalyonun diğer tarafını gördüm. En sevdiğim İstanbul manzarasına sahip yerde artık yabancıları ağırlıyor ve onlarda “wow” etkisi bırakıyordum. Yapılan organizasyonların muhteşemliği; Boğaziçi köprüsünün ışıkları, altından geçen vapurların siması, uçan martıların havada attığı taklalar, güneşin batarken bıraktığı kızıllık ile birleşiyor ve unutulmaz fotoğraflar bırakıyordu geride.

Bir Turiste İstanbul’u hem gündüz hem gece yaşatabileceğiniz birçok yerden biriydi aslında Suada. Tıpkı Reina gibi…

Pazar sabahı sosyal medyada gördüklerimden ve seyrettiklerimden sonra ise hala yakınına bile gidemedim, belki göreceklerimden korktuğum belki de bu şekilde hatırlamak istemediğim için.

Turizm için değerli yerleri teker teker kaybediyoruz belki ama biz yıkılmıyoruz, yıkılmayacağız. İstanbul’un güzelliğini, merkeziliğini, rahat ulaşımını, aradığınız her şeyi bulabilme özelliğini, her yıldıza sahip konforlu otellerini, lezzetli restoranlarını, güler yüzlü ve insiyatif alabilen turizm çalışanlarını, anlatmaya ve yaşatmaya devam edeceğiz.